11 Mart 2010 Perşembe

Konfüçyüsçülük Allah'ın Varlığını, Ölümü ve Ahiret Hayatını Gözardı Eden Bir Ahlaki Düzen



Konfüçyüsçülük günümüzde yaklaşık 200 milyon kişi tarafından kabul gören, Çin kültürü içinde köklü bir temele sahip olan toplumsal sistemin adıdır. Japonya, Burma ve Tayland gibi ülkelerde de etkin olan bu öğreti, 4000 yıllık Çin tarihinde yer alan çeşitli batıl dinlerin kurallaştırılmış ve sistemleştirilmiş şeklinden oluşmaktadır.

Geleneklere dayanan ve birçok saçma öğretiyi içeren Çin dinleri her çeşit hayali ilaha, ataların ruhlarına, toprağın, suların, dağların, ormanların ve tabiatın bir ruhunun olduğuna inanma üzerine bina edilmişti. Batıl ritüeller, tapınmalar, büyücülük, falcılık, kahinlik Çin toplumu arasında çok yaygındı. Genelde tarımla uğraşan Çin halkı bereket, kıtlık, zenginlik ve fakirlik nedeni olarak gördükleri tabiata cahilce tapınıyorlardı. Ayrıca dünya üzerinde meydana gelen olayları gökteki yıldızlarla ilgili gördüklerinden yıldızları da sözde birer ilah olarak kabul ediyorlardı. Ölmüş atalarının ruhlarını ise herşeyin üstünde tutuyorlardı. Onların, insanların yaşayışları üzerinde olumlu ya da olumsuz anlamda etkili olduklarına ve etrafta görünmeden dolaştıklarına inanıyorlardı.

Tüm bu putların yanı sıra günümüzde Çin inanışlarında "T'ien" adı verilen kendilerince daha yüce gördükleri bir ilah da mevcuttur. Çinliler diğer bütün hayali ilahların T'ien'e bağlı olduğuna ve onun emriyle çalıştığına inanırlar. Ancak önceki bölümde de belirttiğimiz gibi bu inanış ilahi dinlerdeki tevhid inancına (bir ve tek olarak Allah'a iman etmek) tamamen aykırıdır, Kuran'da tarif edilen putperest toplumlarla aynı özellikler taşımaktadır. Çünkü tevhid inancına sahip olan iman sahipleri, tek güç ve kudret sahibi olarak Rabbimiz'e teslim olur, sadece Allah'tan yardım ister, sadece Allah'tan korkar ve her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh olan yüce Rabbimiz'i tüm kalpleriyle severler. Putperestler ise Allah'tan başka varlıklara çeşitli güçler ithaf eder, onlara saygı gösterilerinde bulunur, onlardan yardım dilerler. Putperest Çin halkı da uydurma ilahlarına tapınır, onlar için ayinler düzenler, hediyeler ve yiyecekler sunar, ihtiyaçlarını onlardan talep ederler. Allah atalarının yolunu izleyip, şuursuzca şirk koşan insanların durumlarını Kuran'da şu şekilde haber vermektedir:

Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir. (Necm Suresi, 23)

Bu batıl geleneksel dinleri temel alan Konfüçyüsçülük, 2500 yıldır Çin'de hüküm sürmektedir ve hemen her Çinlinin yaşamında en önemli yol gösterici olarak kabul edilmektedir.

Konfüçyüsçülük Allah katından vahyedilmiş hak bir din değil, Çinli düşünür Konfüçyüs tarafından ortaya konan ahlaki bir sistemdir. Batı'da Konfüçyüs140 adıyla tanınan K'ung Çeu'nun (MÖ 551-479) ortaya koyduğu bu sistem, dini konulardan, ölümden, ahiret hayatından hiç bahsetmez. Zaman içinde aslı batıla dayalı bir din halini almış ve Uzak Doğu'nun birçok ülkesine yayılmıştır.

Çin'in Shantung eyaletinde doğan Konfüçyüs, Hıristiyanlığın doğuşundan yaklaşık beş yüz yıl önce, Chou Hanedanlığı döneminde (MÖ 1027-256) yaşamıştır. Onun öncelikli amacı Chou Hanedanlığının ilk zamanlarına özgü sözde ahlak değerleri tekrar canlandırmaktı. Ona göre Chou Hanedanlığının ilk yılları "altın çağ"dı. O dönemin ülkülerini canlandırmanın, Çin'in birliğini yeniden sağlamanın tek yolu olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle yeni bir anlayış ortaya koymaktansa, asırlardır Çin topraklarında hüküm süren inanışları, gelenekleri, törenleri bir toplumsal sistem haline getirmeye karar verdi. Konfüçyüs yeni kurduğu bu sistemde sadece toplum düzenine ağırlık verdi. Aile içi ilişkileri, öğrenci-öğretmen ilişkisini ve halkın devletle olan ilişkisini belli bir zemin üzerine oturtmayı hedefledi. Ancak bu hedefini gerçekleştirirken, geçmiş dinlerde yer alan birçok batıl inancı da aynen hayata geçirdi. Atalara tapınma, sunularda bulunma, kadınları ikinci sınıf insan olarak görme bu batıl inanışlardan bazılarıydı. Konfüçyüs'ün Çin'de yaşanan ve vahye dayanmayan batıl dinlerden miras aldığı daha sapkın öğretiler de mevcuttu. Geçmiş Çin dinlerinde ahiret hayatı, hesap günü, kader, cennet ve cehennem inançları olmadığı için Konfüçyüs de yeni oluşturduğu sapkın sistemde Allah'ın ilahi kitaplarında bildirdiği bu gerçeklerden hiçbir şekilde bahsetmedi. Kendisine bu konularda soru soranlara cevap vermedi ve hiçbir yorumda bulunmadı.141 Oysa Konfüçyüs'ün kurmaya çalıştığı sistemin başarıya ulaşması mümkün değildi. İlerleyen bölümlerde daha detaylı olarak göreceğimiz gibi güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah'tan korkmakla mümkündür. Bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bu konuda istikrarlı olması için derin bir Allah sevgisi ile birlikte güçlü bir Allah korkusu taşıması gerekir.

Chou Hanedanlığının ilk yıllarının en önemli özelliği olan siyasal birlik ve siyasal güç, hanedanlığı oluşturan kent devletleri arasındaki çatışmalarla, kimi devletlerin yayılmacı saldırılarıyla, göçebe toplulukların akınlarıyla büyük ölçüde zarar görmüştü. Konfüçyüs'ün kenti işgalcilerin denetimi altına girmişti. Bu dönemde Konfüçyüs küçük bir izleyici topluluğunun eşliğinde gittiği saraylarda yöneticilere öğütlerde bulunarak gezginci öğreticilik yapmaya başladı. Kısa zamanda topladığı ilgi ile önce hakim oldu ardından adalet bakanlığında göreve getirildi. Bu dönemde devlet mekanizmasının işleyişinde Konfüçyüs'ün batıl toplum sistemi büyük bir güç kazandı. Ancak bir süre sonra yerleştirmeye çalıştığı çarpık sistem bazı çevrelerde rahatsızlık oluşturdu ve görevden çekilmek zorunda kaldı. Bunun ardından hayatının sonuna kadar çevresindeki insanlara batıl ahlak anlayışını anlattı ve MÖ 478 yılında 74 yaşındayken öldü.


Maoistler Çin'in dört bir yanında Konfüçyüs aleyhtarı gösteriler düzenlemiş, Konfüçyüsçülüğün Çin topraklarından kalkması için her türlü baskı yöntemini denemişlerdir.

Konfüçyüs'ün ölümünden iki yüzyıl sonra Çin'de Sung Hanedanı kuruldu. Sung Hanedanı Çin'in bir ucundan öteki ucuna kadar bütün eyaletleri kontrolü altına aldı. Ancak Konfüçyüs'ün izinden gidenleri tasfiye etme konusunda istedikleri kadar başarılı olamadılar. Bu yüzden, bir tanesi dışında Konfüçyüs'ün bütün kitaplarını yaktılar. Ayrıca yüzlerce Konfüçyüs takipçisini de diri diri yaktılar. Fakat Han Hanedanı kurulunca Konfüçyüs öğretisine karşı çok saygılı bir tutum benimsendi. Konfüçyüs arkasında hiçbir yazılı metin bırakmamıştı. Ancak öğrencileri Konfüçyüs'e ait olduğunu iddia ettikleri sözlerden oluşan eserler oluşturup Han Hanedanı döneminde Büyük Bilgi ve Orta Yol Doktrini isimleriyle yayınladılar.
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?
(Nahl Suresi, 52)

Han İmparatorluğu zamanında Konfüçyüsçülük Çin'in resmi dini haline geldi ve bu iki bin yıl kadar devam etti. Konfüçyüsçülük bu süreç içinde çok büyük değişimlere uğradı. İmparator "Göğün Oğlu" ismiyle (Allah'ı tenzih ederiz) bu dinin başrahibi olarak kabul edildi. Sapkınca göğe ve yere tapınma anlayışı da zaman içinde öğretiye dahil edildi. Asırlar boyunca Çin İmparatorluğu'nun neredeyse tüm kurumları, gelenekleri ve yerleşik düzeni Konfüçyüs'ün batıl ahlaki anlayışına dayanmıştır. 1313'ten 1905'e kadar olan devlet görevliliği sınavları Konfüçyüs'ün Dört Kitap diye bilinen yapıtlarını okumayı gerektirmiş, 1912 yılına kadar bu ahlaki sistemin okullarda öğretilmesi zorunlu olmuştur. Bunun sonucunda da sadece dünya hayatına yönelik yaşam süren, ölüm, ahiret ve hesap günü gibi konular üzerinde hiç düşünmeyen, mutluluğu sapkın ritüellerde arayan nesiller ortaya çıkmıştır.

Konfüçyüsçülüğün Çin toplumu üzerindeki etkisi 1911 yılında İmparatorluğun ortadan kalkmasıyla zayıfladı. Mao döneminde ise Konfüçyüsçülük büyük bir düşman olarak görüldü. Mao ilk önce ülke içindeki tüm dini kurumları devlet tarafından kurulan merkezi organizasyonlara bağladı. Ardından bu dini kurumları "Maoizm propaganda merkezi" haline getirdi. Mao, tüm ibadethaneleri yıktı, tüm dini kitapları yaktırdı, Konfüçyüsçüleri yakın bir takibata aldırdı. Ancak Mao'nun ardından gelen yönetimlerde bu baskı yavaş yavaş azaldı. Özellikle de son yıllarda Çin'de Konfüçyüs batıl prensipleri tekrar yaşamda yerini almaya başladı. Günümüzde resmi olmamakla birlikte Konfüçyüsçülük Çin'de hala kamu hayatındaki güçlü konumunu devam ettirmektedir. On milyon kadar mensubu bulunduğu Japonya'da da halk tarafından büyük bir kabul görmektedir.

140- Aile ismi K'ung, ilk ismi C'iu ve mahlası Cung-ni idi. "Büyük Üstad Kung" veya K'ung Fu Çu dolayısıyla Konfüçyüs ismiyle anıldı. Elli yaşında hakim ve muhtemelen aynı yıl adalet bakanı oldu. Çeşitli devletlerin hükümdarlarına etki etmek için 13 yıl seyahat etti, fakat başarılı olamadı. Ömrü boyunca ders verdi. Rivayetlere göre üç bin talebesi vardı.
141- "Confucianism", Catholic Encyclopedia, http://www.newadvent.org/cathen/04223b.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder