13 Mart 2010 Cumartesi

Kast Sistemi Yaşıyor


Bir toplumun adaletsizlikten kurtulması için, kanuni düzenlemelerin yanında asıl olarak adaletsizliğin kökenini oluşturan sistemin temizlenmesi gerekir. Hindistan bunun bir örneğidir. Bu ülkede 1949 anayasası kast sisteminin "dokunulmazlar" kategorisini yasa dışı kabul etmiş ve 1950'lerde uygulanmasını kanunen suç durumuna getirmiştir. Ancak bu kanunlar pratik hayatta büyük bir değişikliğe neden olmamıştır. Bugün yaklaşık 250 milyon kişi Hindu kast sistemi dolayısıyla hala çok büyük zulümlere ve adaletsizliklere uğramaktadır. Dokunulmazlar Hindistan topraklarının çok büyük bir bölümünde hala insan yerine konmamakta, sosyal hayata dahil olamamaktadırlar. Hinduların dokunulmazlar sınıfına bakış açısını en iyi özetleyen kaynak, Manu adı verilen ve Hindularca çok önemsenen eski yazıtlardır. Manu'ya göre dokunulmazlar horozlar, kurbağalar, ördekler, köstebekler, köpekler ya da taşıma hayvanlarıyla aynı gruba aittirler.25

Kastlar Hindistan'daki hayatın her aşamasını şekillendirir. Yenilecek yiyecekler, yemeği kimlerin pişireceği, nasıl yıkanılacağı, kıyafetlerin rengi, hangi boyda olacağı, bir erkeğin bıyık uzatıp uzatmayacağı, şemsiye kullanıp kullanmayacağı tamamen kast sistemi tarafından belirlenmiştir ve bu konuda hiçbir açık bırakılmamıştır. Cezalandırma sisteminde de kast sisteminin çok büyük bir etkisi vardır. Belirli bir suçu üst kastlardan biri işlediğinde çok az bir ceza alırken, aşağı kasttan bir kişi aynı suçu işlediğinde çok şiddetli cezalarla karşı karşıya kalabilmektedir. Meslekler kastlara ayrıldığı gibi evlenmeler de ancak aynı kast içinde gerçekleşebilir.

Hindistan, dünya üzerinde böyle adaletsiz, acımasız ve akıl dışı bir sistemin süregeldiği yegane ülkedir ve bunun tek sorumlusu Hinduizm'dir. Kast sistemi sosyal adalet, yardımlaşma, birlik ve barış için büyük bir tehdittir. Binlerce kasttan ve alt kastlardan oluşan Hindular geri dönülemez şekilde bölünmüşlerdir. Kast sistemini detaylarıyla tarif eden ve bir zorunluluk olarak halka dayatan Vedalar nefret dolu, ırkçı metinlerdir. Hindistan Anayasası'nın sahiplerinden biri olarak bilinen, Hindistan'ın ilk Adalet Bakanı Dr. B. R. Ambedkar bu durumu şu şekilde ifade etmektedir:
Hinduizm gerçek bir dehşet salonudur. Vedalar, Smritiler ve Şastra'nın kutsallığı ve şaşmazlığı, kastların demir kanunu, kalpsiz karma kanunu ve dokunulmazlara doğumla gelen anlamsız statü kanunu, Hinduizmin dokunulmazlara karşı oluşturdukları gerçek işkence araçlarıdır.26

Dr. Ambedkar'ın tarif ettiği bu durumun örneklerini günümüzde de yazılı ve görsel basında sıkça görmek mümkündür. Örneğin 2002 yılının Mart ayında 5 dalit (yani dokunulmaz) ölene kadar dövülmüş ve polis karakoluna yakın bir yerde yakılmışlardır.

Hint toplumunda sözde ilahlara gösterilen saygı her işten daha önceliklidir. Bu hayali ilahlara ait heykeller temiz sularla yıkanır, en taze ve güzel yiyecekler onlara sunulur. Hindu halkı ise çok büyük bir sefalet içinde, korkunç şartlar altında bir yaşam sürmektedirler.

İşledikleri "suç" zaten ölmüş olan bir ineğin derisini yüzmek iken, bu kişilerin ineği öldürdüğü yönünde bir yalan haber yayılmıştır. Gençleri öldüren Hinduların açıklaması ise, ineklere "annelik" payesi atfeden sapkın Hindu öğretisinin ifadesidir: "Onlar bizim annemizi öldürdüler"!27 Vahşi kast düzeninin hakim olduğu Hindistan'da bu tip haberlere çok sık rastlanır. Örneğin The Hindistan Times'da yer alan bir habere göre düşük kasttan bir kişi, sırf yüksek kasttan bir Hindunun kıyafetine değdiği için vahşice dövülmüştür.28 Yine aynı gazetede yer alan başka bir habere göre, yüksek kasttan Hindular, dokunulmazlara ait bir su kaynağına ölü hayvanlar ve pislik atmış, ancak polisler hiçbir şekilde harekete geçmemişlerdir.29 Dokunulmazlar sınıfından bir kişi, bir Hindu tapınağında ibadette bulunmak istemiş, bunun üzerine tecavüze uğramış ve şiddetli işkencelere maruz kalmıştır.30 Bir okulda 38 dalit (dokunulmaz) çocuğu, üst kastlara mensup öğrencilerle aynı sudan içmek isteyince okuldan kovulmuşlardır. Çünkü Hint inanışlarına göre üst kastlara ait su kaynaklarından dalitlerin su içmeleri yasaklanmıştır.31 1997 yılının 11 Temmuzu'nda ise Maharasthra polis güçleri Mambai'da masum insanların üzerine ateş açmıştır. Dokunulmazlar sınıfına mensup 30 kişi ölmüş ve yüzlerce kişi yaralanmıştır. Ateş uyarı amaçlı değil, öldürme kastıyla açılmış, kadınlar ve çocuklar da öldürülmüşlerdir. Daha sonra ise polis yaralıların hastaneye taşınmasına dahi izin vermemiş, bu da ölü sayısını artırmıştır. Bu vahşi katliam üzerine BM İnsan Hakları komisyonu Hindistan hükümetine çağrıda bulunup, adaletin yerine getirilmesini istemiş, ama hiçbir somut netice alınamamıştır. Bu gibi saldırılar, tecavüzler, kundaklamalar Hindistan'ın dört bir yanında kesintisiz olarak devam etmektedir.


Kast sistemi nedeniyle Hindistan'da her gün yeni çatışmalar yaşanmakta, insanlar acımasızca öldürülmektedirler. Bu korkunç zulümlere maruz kalan, dalitlerin önemli bir bölümü ise, tarihte olduğu gibi, kurtuluş bulabilmek için Hinduizm denen karanlık öğretiyi terk ederek, adalet, merhamet ve insancıllığın yeryüzündeki temsilcisi olan İslam'a yöneliyorlar.The Muslim Observer gazetesinde yer alan 31 Ekim tarihli "Hindistan'ın dokunulmazları Hinduizmi terk ediyor ve İslam'ı kabul ediyorlar." başlıklı haberde de dalitlere yapılan zulüm tarif ediliyor.

BBC News, dalitlere (yani dokunulmazlara) karşı halen uygulanmakta olan korkunç zulüm ve vahşetin bazı örneklerini şöyle anlatıyor:

50 yıldan beri süren reformlara, ayrımcılığı yasaklayan kanunlara, eğitime ve ekonomik gelişime rağmen, Hindistan'ın 160 milyon daliti (toplam nüfusun % 16'sı) her gün milyonlarca farklı yöntemle insanlık dışı sayılmaya devam ediyor.
Neden yüksek kastlara ait bir Hindu, gölgelerinin bile kirletici ve iğrenç sayıldığı bu insanları dinlemeye ihtiyaç duysun?
Dalitlerin çocukları eğitimden mahrum bırakılıyorlar. Eğer bir sınıfta okumalarına izin verilse bile, ayrı oturtuluyorlar, hatta sınıf dışında tutuluyorlar.

Kahvehanelerde "çift fincan" sistemi var ve böylece dalitlerin ayrı kaplardan içmeleri sağlanıyor.
Köylerde ise, dalitler kısıtlanmış alanlarda yaşıyorlar, tüm pis işler onlara yaptırılıyor, üst sınıflardan kişilerle aynı kuyudan su çekemiyor ve aynı tapınaklarda ibadet edemiyorlar.

Dalitlerin çoğu, toprak sahibi olmayan tarım işçileri. Toprak ağaları, dalitler onlara cevap vermeye kalkışırlarsa hatta kendilerini saldırılara karşı korumaya çalışırlarsa bile, onları linç etmekten, onlara tecavüz etmekten, kulübelerini yakmaktan geri durmuyorlar.

Ödüllü bir Hint gazetecisi olan P. Saniath, Rajasthan bölgesinde, yukarı sınıf köylüler tarafından dalit bir adama yapılan işkenceyi anlatıyor: Adamın burun delikleri kalın iğnelerle parçalanıyor, burnunun ortasına bir ip bağlanıyor. İşkenceyi yapanlar bu ipi bir atın gemi gibi kullanarak adamı sokaklarda gezdiriyorlar ve sonra da sığırların bağlandığı bir çubuğa bağlıyorlar. Kendilerini biraz olsun yükseltmeye çalışan dalitlere, öfke yağıyor.

Bir kaç yıl önce de, güneydeki Tamil Nadu eyaletindeki bir köyde yaşayan genç bir kadın yakın bir kentte kendisine iş bulmuştu. Ailesini ziyaret etmek için köye ilk dönüşünde ise yüksek sınıflar büyük bir öfkeye kapıldılar, çünkü genç kız ayakkabı giyecek kadar "saygısız" davranmıştı. Genç kız öfkeli kalabalık tarafından tartaklandı ve "haddini bilmemek" suçundan, köy meydanında çıplak olarak gezdirilerek aşağılandı.32

The Toronto Sun gazetesinde yazan Kanadalı gazeteci Eric Margolis'in 2001 yılında yazdığı "India's Hidden Apartheid" (Hindistan'ın Gizli Irk Ayrımcılığı) başlıklı makalede, bu ülkede egemen olan insanlık dışı sistem şöyle tarif edilir:
Dünyanın gözlerinden gizlenmiş bir şekilde, pek çok insan hakları grubunun savunduğu gibi, Hindistan, dünyanın en geniş, en zararlı ırkçılık ve ayrımcılık sistemini uygulamaya devam ediyor; kast sistemi...


Sadhular (Hindu çilekeş) kurulu düzenlerini, işlerini ve ailelerini terk edip, sözde Brahman'a ulaşmak için sokaklarda yaşamaya başlayan Hindulardır. Bu Hindu geleneği insanları dünyada çalışmak yerine tembelliğe ve miskinliğe sürüklemekte, ilkel şartlarda yaşamaya mahkum etmektedir. Oysa İslam ahlakı insanları dinamizme, daha güzeline ulaşmak için çaba göstermeye, insanlara fayda sağlayacak işler yapmaya yöneltir. Hinduizmin karanlık, kirli, kasvetli dünyasının yerine İslam dininde temiz, aydınlık, huzur dolu bir hayat teşvik edilir.
Nüfusun % 3.5'ini oluşturan açık tenli Brahmanlar, Hindistan'ın yöneticilerini oluşturuyorlar; bürokrasinin % 78'ini ve parlamentonun yarısını ellerinde tutuyorlar...

(En alt tabaka olan) dalitler, umumi tuvaletlerin temizliğinde çalıştırılıyorlar ve insan dışkısını elleriyle temizlemeleri için zorlanıyorlar. Bazı Hintliler tuvaletlerini sokak ortasında yapıyor ve sonra bunu veya sokaktaki hayvan leşlerini dalitlere temizletiyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (Human Rights Watch) kast hakkındaki kapsamlı bir raporuna göre, çok sayıda dalit kadınına Hindu rahipler ve toprak ağaları tarafından sistemli olarak tecavüz ediliyor. Hindistan'da karın tokluğuna çalışan 40 milyon civarındaki işçinin - ki bu köleliğin modern bir versiyonudur - çoğu, açlıkla pençeleşen aileleri tarafından satılmak zorunda kalınmış dalit çocukları.

Dalitler kendilerini taciz ve sömürüden korumak istediklerinde, üst sınıflardan çetelerin ve yerel polisin saldırılarıyla karşılaşıyorlar. Barakaları yakılıyor ve kadınlarına topluca tecavüz ediliyor. İnsan Halkarı Gözlemi'nin (Human Rights Watch) bildirdiğine göre, dalitler, aynen Müslüman Keşmirliler gibi, sık sık Hindistan'ın acımasız emniyet güçlerinin dayak, tecavüz, işkence ve kundaklama gibi saldırılarına maruz kalıyorlar.33

Bu korkunç zulümlere maruz kalan, "mustazaf" (zaafa uğratılmış) dalitlerin önemli bir bölümü ise, tarihte olduğu gibi, kurtuluş bulabilmek için Hinduizm denen karanlık öğretiyi terk ederek, adalet, merhamet ve insancıllığın yeryüzündeki temsilcisi olan bir dine yöneliyorlar: İslam. BBC News'de yer alan bir haberde, bu konuda şu bilgiler veriliyor:

Hindistan'ın Güney Eyaletlerinden Tamil Nadu'da bir dalit (aşağı sınıf) cemaatinin en az 400 üyesi, yüksek sınıflardan Hindu komşularının bitmek bilmeyen adaletsiz davranışlarından dolayı İslam'a girmeye hazırlandıklarını söylüyorlar... Dalit cemaati İslam'a girmek için kendilerini kimsenin zorlamadığını, bunu kendilerinin istediğini çünkü bu dinde her insanın eşit muamele gördüğünü belirtiyorlar.34

İslam'ı çok az tanıyan bu insanların bile hemen fark edebildikleri gerçek, son derece önemlidir: Hindu dini insanlar arasında vahşi bir sosyal düzeni, sınıf ayrımını, güçlünün güçsüz olanı, zenginin fakir olanı ezdiği bir sistemin hakim olmasını emrederken, İslam ahlakı adaleti, iyilikle davranmayı, insanların hakkını korumayı, zulme asla rıza göstermemeyi, zalime karşı mazlumdan yana tavır almayı, ihtiyaç içinde olana yardım etmeyi, fedakarlığı, şefkati emreder. Dolayısıyla İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda insanlar her şart ve durumda doğrulardan yana olur, dürüstlükten asla taviz vermez, haktan yana karar verirler. Rabbimiz Maide Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:

Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)


"… Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 152)
Allah Kuran'da gerçek adaleti detaylı olarak tarif etmekte ve Kuran ahlakının eksiksiz yaşandığı bir toplumda hiçbir adaletsizliğin yaşanmayacağını, insanların çok büyük bir huzur ve barış içinde yaşayacaklarını bildirmektedir. Örneğin buraya kadar incelediğimiz Hint toplumunda veya dünyanın başka ülkelerinde ten renklerinden, dinlerinden, ırklarından dolayı adaletsiz uygulamalarla karşılaşan insanlar bulunmaktadır. Beyaz ten rengi olan bir kişiyle siyah ten rengine sahip kişi farklı muamelelerle karşılaşabilmekte, haksızlıklara maruz kalabilmektedir. Asırlar boyunca, özellikle de geçtiğimiz iki yüzyılda dünyanın dört bir yanında ırk farklılıkları nedeniyle savaşlar yaşanmış, milyonlarca insan hayatını yitirmiştir. Ancak Kuran ahlakında tüm bu ayrımlar ortadan kaldırılmaktadır. Rabbimiz farklı halkların ve kabilelerin yaratılmasının hikmetlerinden birini insanların "birbirleriyle tanışmaları" olarak bildirir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Bu İlahi hüküm uyarınca, hepsi de Allah'ın kulu olan farklı milletler veya kabileler, birbirleriyle tanışmalı, yani birbirlerinin farklı kültürlerini, dillerini, örflerini, yeteneklerini öğrenmelidirler. Farklı ırk ve milletlerin bulunması insanlar arasındaki çatışma ve savaşları engellemeli, kültürel zenginlik sağlamalıdır. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki güzelliktir. Bir insanın daha uzun boylu, diğerinin kısa boylu olması, bir kişinin teninin beyaz diğerinin sarı veya siyah renk olması bu kişiye herhangi bir üstünlük getirmediği gibi, bir eksiklik olarak da nitelendirilemez. Bunların her biri Allah'ın takdir etmesiyle ve çok büyük hikmetlerle yaratılmıştır. Ayrıca bu farklılıkların Allah Katında hiçbir önemi yoktur. İman eden bir insan tek üstünlüğün takva ile, yani Allah korkusu ve Allah'a imandaki üstünlükle olduğunu çok iyi bilir.

Bir diğer ayette ise Allah "Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır." (Rum Suresi, 22) buyurmaktadır. Tüm farklı ırkları, Allah belirli bir hikmetle yaratmıştır. Müslümanların görevi ise, tüm insan topluluklarına karşı - onlar Allah'ı inkar eden kimseler de olsalar - adaletle davranmaktır:

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)

Allah'ın tavsiye ettiği adalet anlayışı hiçbir ayrım yapmadan her insana eşit, hoşgörülü ve barışçıl bir tavır göstermeyi gerektirir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) "Bütün insanlar Hz. Adem'den, Hz. Adem ise topraktandır"35 şeklindeki sözleriyle insanlar arasında hiçbir fark olmadığını vurgulamıştır. Bir insanın derisinin rengi, ırkı, etnik kökeni, dili gibi özellikleri ona bir üstünlük veya aşağılama getirmez.

Soy özelliklerinin dışında bir kişinin fakir, zengin ya da sosyal statü yönünden yüksek ya da aşağı sınıfta olmasının da İslam ve Müslümanlar için hiçbir önemi bulunmamaktadır. Rabbimiz'in "… Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın…" (Nisa Suresi, 135) ayetiyle bu konuda Müslümanlara açık bir emir vermiştir. Allah'ın bu emri uyarınca O'ndan korkan mümin, karşısındaki kişi fakir de olsa zengin de olsa, her ne şart olursa olsun, mutlaka adaletle hükmeder, o kişinin maddi veya sosyal durumu nedeniyle farklı bir tutum içine girmez. Çünkü zenginlik ya da fakirliğin Allah'ın insanları denemek için yarattığı geçici dünya şartları olduğunu bilir. İnsan öldüğü zaman dünyadaki malının ve mülkünün hiçbir değeri kalmayacak, sadece takvasıyla karşılık bulacaktır. Allah'ın hoşnut olacağını bildirdiği tavır ise hakkaniyettir, adalettir, dürüstlük ve doğruluktur. Bu güzel ahlakın karşılığı ise sonsuz ahiret mükafatlarıdır. Rabbimiz'in adalet konusunda Kuran'da bildirdiği bir diğer ayet ise şu şekildedir:

Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun... (Nisa Suresi, 135)

Ayette emredildiği gibi iman sahipleri hiçbir durumda adaletten taviz vermez, Allah'ın ayetlerine titizlikle uyarlar. Sadece kan veya dostluk bağı olduğu için haksız yere yakınların korunup-gözetilmesinin, toplumda huzursuzluk oluşturacağı açıktır. Ancak Kuran'ın hükümlerine göre hareket eden bir Müslüman Allah'ın "… Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 152) şeklinde bildirdiği tavsiyelerine uyar. Bu tavır onun Allah'a olan güçlü imanının ve güzel ahlakının bir göstergesidir.

Kuran ahlakının ortaya çıkardığı insan ve toplum modeli budur. Allah'ın vahyine değil de, insanların ürettikleri hurafelere dayanan Hinduizm ise adaletsiz, ırkçı, baskıcı, hoşgörüsüz, yabani bir toplum modeli ortaya çıkarmıştır.

25- "The Reality and Unveiling of Hinduism", http://www.geocities.com/~abdulwahid/hinduism/hinduism_unveiled.html#plight%20of%20low%20case%20hindus
26- Dr. B. R. Ambedkar, "What Congress and Gandhi have done to Untouchables?", http://www.geocities.com/Athens/Agora/4229/in15.html
27- "Lynching 5 Dalits in Police Presence Exposes India's Inhuman Caste System", http://www.islamonline.net/english/news/2002-10/17/article54.shtml
28- Times of India, 18 Kasım 1984.
29- Times of India, 18Kasım 1984.
30- Deccan Herald, 5 Şubat 1988.
31- Zaman, 26 Eylül 2000
32- "Buddhism's Appeal For Low-Caste Hindus", BBC News, 5 Kasım 2001, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/south_asia/1639245.stm
33- Eric Margolis, "India's `Hidden Apartheid'", 26 Ağustos 2001, http://www.bigeye.com/082601.htm
34- "Low caste Hindus 'prefer Islam'", BBC World Service, 20 Ekim 2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/south_asia/2344445.stm
35- İbni Mace, Menasik, s. 84, http://www.esselam.com/ogutler.html
36- "Sikhism", http://www.bbc.co.uk/religion/religions/sikhism/sikh_history4.shtml
37- "The Small Hands of Slavery: Bonded Child Labor in India", Human RightsWatch, New York, 1996
38- "Çocukların Kölelikteki Özel Durumu, Turizm, Çocuk Seks Ticareti ve Köleliği", İrfan Erdoğan, Ankara Üniversitesi, http://media.ankara.edu.tr/~erdogan/cocukkole.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder