Konfüçyüs hakkında yazılan eserlerde onun Allah inancına sahip olduğu, "Gök Tanrısı" olarak isimlendirdiği yaratıcı bir varlığa inandığı yönünde açıklamalara rastlamak mümkündür. Ancak Konfüçyüs'e ait olduğu iddia edilen kitaplarda, özdeyişlerde Allah inancından hemen hiç bahsedilmemektedir. Konfüçyüs insanlara erdemli birer birey olmayı öğütlemekte, toplum düzenini bozan davranışları tarif etmekte, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar getirmektedir. Bunun dışında bir açıklamada bulunmaz, sorulan sorulara cevap vermez, hatta ölüm, kader gibi konulardaki soruları gözardı eder. Bu anlayışı da "her insanın doğuştan iyi olduğu, bu nedenle de ilahi bir yol göstericiye gerek olmadığı" yönündeki sapkın bir inanışa dayandırır.
Oysa güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah'tan korkmakla ve O'nun emirlerine kesin olarak boyun eğmekle mümkündür. Bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bunu kararlılıkla sürdürebilmesi için, derin bir Allah sevgisi ile birlikte güçlü bir Allah korkusu taşıması gerekir. Allah'tan gereği gibi korkabilmek ise, Allah'ın büyüklüğünü, şanını ve azametini, sonsuz ilim ve kudretini, kulları üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini, dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli akılda tutmakla, Allah'ın vaadine, tehdidine, hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının sonsuzluğuna kesin olarak iman etmekle mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah korkusunu doğurur. Bu korku da insanın tüm tavır ve davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah'ın beğendiği, hoşnut olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Allah'tan korkan kişi O'nun sınırlarını korumaya karşı derin bir hassasiyet içinde olur.
Allah'tan korkmayan insanlar ise, Allah'ın beğenmediği her türlü tavrı gösterebilirler. Örneğin Konfüçyüsçülüğün kurallarına uyan bir insan, kişisel çıkarlarıyla çatıştığında kolaylıkla bu toplumsal kuralların tersini yapabilir. Dürüst olması gereken yerde yalan söyleyebilir, ihtiyaç içindeyken hırsızlık yapabilir, rüşvet verebilir. Çünkü onu engelleyen hiçbir şey yoktur. Allah'a hesap vereceğini unutmuş bir insanın dürüstlük göstermesi, insanlara fedakarlıkta bulunması, adil ve namuslu olması, kısacası güzel ahlaklı olması için hiçbir nedeni yoktur. Onun tüm ahlakını yalnızca kendi kişisel hırsları ve çıkarları şekillendirir. Ve ölümlü insanlara güzel ahlak göstermenin onun için bir anlamı olamaz. Allah'ın kadrini gereği gibi takdir edemediğinden, Allah'ın azabı onun için caydırıcı bir unsur olmaz. Allah'tan korkmadığı ve karşılık göreceğini düşünmediği için haddi aşmada, insanlara zalimce bir tavır göstermede hiçbir sınır tanımaz ve alabildiğine azgın bir karakter sergiler. Allah'ın azametini ve intikam alacağını aklına getirmediği için rahatlıkla Allah'ın sınırlarını aşar. Bu nedenlerden dolayı Allah korkusu olmayan insanlar, hangi toplumsal sistem içinde yaşarlarsa yaşasınlar, her türlü günaha ve ahlaki bozukluğa açıktırlar.
Allah inancına ve korkusuna sahip olmayan insan için tüm dünya kaos ve belirsizliklerden oluşur. Herşeyin tesadüfler sonucu geliştiğini, etrafında olup biten olayların da başıboş işlediğini sanır. Bu durumda hiçbir zaman gerçek bir emniyet ve huzur duygusu yaşayamaz. Çünkü her an başına bir şeyler gelebileceğini, onu üzecek, yıpratacak, zarar verecek olayların gelişebileceğini düşünür. Gelecekle ilgili sayısız endişeleri ve korkuları vardır. Örneğin amansız bir hastalığa yakalanabilir, tüm parasını kaybedebilir ya da sevdiği bir insandan ayrılabilir. Veya hiç ummadığı felaketler kendisinin ya da yakınlarının başına gelebilir. Tüm bu muhtemel olayları kontrolsüz zannettiği için her birinden ayrı ayrı endişe ve tedirginlik duyar. Her birini kendi kontrolü altına almanın mümkün olmadığını da bildiği için büyük bir çaresizlik ve ümitsizlik içine düşer. Etrafında kendisini ezmeye, alt etmeye çalışacak sayısız rakipleri vardır. Bunlarla başa çıkabilmesi mümkün değildir. İnsanların kendisi hakkında ne düşündüğüne kadar herşeyi tek tek hesaplamak zorundadır. Bu, ona tarifsiz bir gerilim ve stres yaşatır. Oysa yalnızca Allah'tan korkan bir insan saydığımız bu korkuların hiçbiriyle muhatap olmaz. Allah korkusu ve iman bu korkuların hepsini ortadan kaldırır. Herşeyin sahibinin ve yaratıcısının Allah olduğunu, olayların Allah'ın kontrolünde ve çizdiği kader doğrultusunda geliştiğini, Kendisi'ne inanıp güvenen kullarını Allah'ın koruyup kollayacağını bilmek iman eden bir insanı her türlü korku ve bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturur. Bu nedenledir ki, Hz. İbrahim, putperest olan babasının batıl inancını şöyle vurgulamıştır:
Hani (İbrahim) babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder