13 Mart 2010 Cumartesi

Hinduizm, İnsanlığı Sefalete, Açlığa Mahkum Eder


Hinduizmin temelinde yer alan karma inancının çarpık sonuçlarından biri, insanların hastalıklarını, fakirliklerini, acizliklerini, sakat olmalarını bir önceki hayatlarındaki ahlaki kötülüklerinden, hatalarından kaynaklanan bir ceza olarak görmeleridir. Bu nedenle alt kastta olduklarını, bu cezayı hakettiklerini düşünürler. Toplum da bu kişiyi suçlu olarak görür. Sistemin tepesinde olan zenginler ve yönetici sınıf ise, sahip oldukları tüm ayrıcalıkları doğal hakları olarak görürler. Bu batıl inanç yüzünden alt kastlardaki insanlar Hint toplumunda her zaman hor görülmüş ve ezilmişlerdir.

Hinduizmin kurallarına göre alt kastta yaşayan bir insan dünyadayken kastını değiştiremez. Dolayısıyla sosyal statüsünü, mesleğini, yaşam standardını da değiştiremez. Kendisi için yapabileceğini zannettiği tek şey içinde bulunduğu düzene isyan etmeden itaat etmek suretiyle, daha sonraki hayatında üst tabakalara yükselme imkanına sahip olmayı umut etmektir. Aksi takdirde dünyaya tekrar geldiğinde hayvan veya bitki olacağına inanmaktadır. Peki her insanın davranışlarını kim ölçecek, buna göre bir sonraki hayatındaki biyolojik formunu kim belirleyecektir? Hindular bu soruya cevap veremez, sadece söz konusu hayali karmanın bir doğa kanunu gibi kendi kendine işlediğini sanırlar. Oysa böylesine bir "doğa kanunu" olamayacağı ve dolayısıyla bu inanışın ne kadar büyük bir saçmalık olduğu açıktır. Ancak asırlardır aynı telkinlerle yetişen Hindular - ve Budistler gibi diğer Karma inananları - bu hayali sisteme körü körüne inanmaktadırlar. Bu batıl inancın sonucunda ise, her insanın belirli bir sosyal düzeyde tutulmasını öngören zalim kast sistemi ortaya çıkmıştır.



Kast sistemi Hindistan topraklarında çok adaletsiz bir sosyal düzen oluşmasına neden olmuştur. Ülke nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturan üst kastlar çok iyi şartlarda yaşamlarını devam ettirirlerken, "dokunulmazlar" yokluk ve sefaletle mücadele etmektedirler.






Hindu toplumunda var olan kast sistemi, insanlar arasındaki yardımlaşma, dayanışma, ihtiyaç içindeki kişiye destek olma gibi kavramları ortadan kaldırmıştır. Çünkü vahşi kast kurallarına göre insanların birbirlerine birer düşman gibi bakmaları sağlanmış, özellikle de dokunulmazlar kelimesiyle ifade edilen kesime adeta ikinci sınıf insan muamelesi hak görülmüştür. Bu insanlar en pis işlerde çalışmak zorunda bırakılmış, yiyecekleri yoksa kimseden yardım görmemiş, hor görülmüş ve aşağılanmışlardır. Fakirlerin hakettikleri için fakir olduklarına inanan Hindular bu kişilere yardım etmez, hastalara, ihtiyaç içinde olanlara, sakatlara kötü gözle bakarlar. Hinduizm insanı en fazla aşağılayan inanıştır. Hayatta en büyük değer verdikleri şey putlarıdır, uydurma ilahlarıdır. Bu nedenle de kendi elleriyle yaptıkları taştan, tahtadan cansız putların önünde eğilmek, onlara hizmet etmek onlar için çok büyük bir mutluluk kaynağıdır. Sözde kutsal bir ağaç, bir yılan, solucan veya inek, Hindu toplumunda insandan çok daha değerlidir. Hinduizmden başka hiçbir inanışta insan bu şekilde aşağı görülmemektedir.


Acımasız kast sistemi, Hint toplumunu alt sınıfların yaşadığı açlık ve sefalete karşı duyarsız yapmıştır.

Yardımlaşma duygusunun eksikliği devlet yönetiminde de etkili olduğu için ülkenin sefaleti her geçen gün daha da katlanarak artmaktadır. Hindistan nüfusunun yüzde 15'ini oluşturan yüksek kast üyeleri, ülke zenginliğinin, emniyet, adalet ve medyanın yüzde 90'ını kontrol etmektedirler. Hindistan nüfusunun yaklaşık %40'ı fakirlik çekmektedir. Bu da yaklaşık 400 milyon insanın besin, giyinme ve barınma gibi temel yaşam ihtiyaçlarını karşılayamadıkları anlamına gelmektedir. Bu çok büyük bir rakamdır. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch)'nün hesaplarına göre 15 milyon çocuk fiili olarak kölelik sistemi içinde yaşamaktadır: Bunlar aileleri tarafından borçlarına karşılık fidye 37 olarak verilen çocuklardır 8 milyon çocuğun tarımda ağır işçi olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. The Times of India gazetesinde yer alan 11 Nisan 1984 tarihli bir haberde çocukların yaşadığı koşullar "işkence kampı" olarak nitelendirilmiştir.38 Tüm bu çocuklar hayatlarını açlıkla boğuşarak geçirirler. Bu sefalet karşısında son derece duyarsız davranan hatta kast sistemi gereğince bunu haklı ve doğru olarak gören dindar Hindular ise, elleriyle yaptıkları heykellere en pahalı yiyecekleri sunarlar. Hindistan, yiyeceklerin aç insanlara değil putlara verildiği bir cinnet diyarıdır.

Hindistan'daki eğitim sisteminin şartları da oldukça olumsuzdur. Okul çağı nüfusunun yaklaşık olarak yarısı (6-14 yaş) ya evdedir ya da çalışmaktadır. Hindistan kamu eğitim sistemi zorunlu değildir ve adaletsizdir.39 Fakirlerin çocuklarını okula göndermek için gerekli olan malzeme, kıyafet ve ulaşım masraflarına güçleri yetmemektedir. Eğitim sisteminin yetersizliği hükümet de dahil olmak üzere çoğu kesimin bu konuyu -özellikle de fakirler (alt kastlar) için- gereksiz olarak görmesine neden olmaktadır.

Bu, ancak din ahlakının yaşanmadığı, putperest toplumlarda yaşanabilecek bir sistemdir; çok büyük bir zalimliktir ve Kuran ahlakının tamamen zıttıdır. Allah Kuran'da tüm zayıflıkların, eksikliklerin insanlara dünya hayatında bir imtihan olarak verildiğini haber verir. Allah "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) şeklinde buyurmaktadır.

Hastalıklar, yokluklar bir ceza değil, Rabbimiz'den bir denemedir. İnsan bunlara sabır göstermekle, tüm eksikliklere rağmen en güzel ahlakı gösterip Rabbimiz'in hoşnut olacağı gibi bir yaşam sürmekle yükümlüdür.
Allah'ın vahyine dayanan hak dinlerde insanlar arası ilişkilerde iyilikte bulunma, yardımlaşma ve dayanışma esastır. Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:


Time, 16 Nisan 1996
Genç ve Lanetli

Hindistan'da yaklaşık olarak 15 milyon çocuk işçi bulunmaktadır. Time dergisinde yer alan yandaki haberde, Hindistan'ın bu acımasız sisteme bir son vermesi için çeşitli ülkeler tarafından büyük bir politik baskı yapıldığı anlatılmaktadır.
... İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Maide Suresi, 2)

Ayette de açıklandığı gibi, müminler iyilik konusunda çaba sarf etmekle yükümlüdürler. Onlar Allah'ın "Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir." (Nisa Suresi, 127) ayetini düşünür ve her yaptıklarının karşılığını Allah'ın izniyle Rabbimiz'in Katında mutlaka alacaklarını hiç unutmazlar. Yukarıdaki ayette Allah makbul olan yardımlaşmanın "iyilik ve takva" konusunda olması gerektiğini bildirmiştir. İyiliğin ne olduğu ise bize Kuran'da açıklanmıştır:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve Peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)

Rabbimiz'in Bakara Suresi'nde de buyurduğu gibi, iyilik müminin tüm hayatını kapsayan bir ahlak şeklidir ve kişinin tüm yaşamı boyunca uyguladığı bir ibadettir. Müslüman kendisi ihtiyaç içinde olsa dahi yoksula ve yetime yardımda bulunan, sevdiği şeylerden veren (İnsan Suresi, 8) ihlas sahibi bir kuldur.
Çünkü Allah "Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19) ayetiyle yardımlaşmayı, infak etmeyi ve iyilikte bulunmayı bir Müslüman vasfı olarak haber vermiştir. Onların yardımı hiçbir şarta bağlı değildir. Mümin gerektiğinde iyilik yapabilmek ve başkalarını iyiliğe teşvik edebilmek için her türlü fedakarlığı göze alabilir. Yaptığı yardım karşılıksızdır, sadece Allah rızasını hedefler. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadislerinde "Aziz ve Celil olan Allah: Ey kulum, sen fakirlere nafaka ver ki, bende sana nafaka vereyim, buyurdu."40 şeklinde bildirmiştir.

Allah İnsan Suresi'nde müminlerin tavrını şu şekilde bildirir:
Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz." (İnsan Suresi, 9-10)

Müslüman Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilir ve dünya hayatında yaptığı güzel davranışların mutlaka bir karşılığı olacağını aklından çıkarmaz. Dünya hayatının geçici olduğunu, asıl yurdun Rabbimiz'in Katında olduğunu hiç unutmaz. Çünkü Allah insanları bu kaçınılmaz sonla uyarmakta ve herkesi güzel davranışlarda bulunmaya davet etmektedir: Güzel davranışta bulunanların alacağı karşılığı ise, Allah ayetlerde şu şekilde bildirmekte ve tüm insanlığa çok güzel bir müjde vermektedir:


(Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl Suresi, 30-31)

37- "The Small Hands of Slavery: Bonded Child Labor in India", Human RightsWatch, New York, 1996
38- "Çocukların Kölelikteki Özel Durumu, Turizm, Çocuk Seks Ticareti ve Köleliği", İrfan Erdoğan, Ankara Üniversitesi, http://media.ankara.edu.tr/~erdogan/cocukkole.htm

39- "The Small Hands of Slavery: India's Bonded Child Laborers and the World Bank." Multinational Monitor, Ocak/Şubat, 1997.

40- İmam Buhari, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul 1987, s. 204

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder