13 Mart 2010 Cumartesi

Hindistan'daki Acımasız Sosyal Düzen


Hindistan topraklarına adım atıldığında ilk fark edilen sefalet, yokluk ve açlıktır. Günlük hayat kasvetli, pis ve iç karartıcıdır. Her yerde dilenciler, sokakta yaşayan insanlar ve zor şartlar altında oldukları her hallerinden anlaşılan yoksullar vardır. Bu sefaletin en önemli nedenlerinden biri ise, Hindistan topraklarında 3000 yıldan uzun süredir hüküm süren acımasız kast düzenidir (diğer bir deyişle jati).

Kast, MÖ 2500-1500 yıllarında Hindistan topraklarını işgal eden Aryanlardan kalan, vahşi bir sosyal ayrım sistemidir. Aryanlar Hindu medeniyetini oluştururken, Hindular arasında yerleşik olan kölelik sisteminin devamını sağlamak için bu sosyal hiyerarşi sistemini kurdular. Böylece beyaz tenli, uzun boylu ve kalkık burunlu olan kendi topluluklarını yerli siyah halktan (Munda, Dasyu ve Dravidler) ayırıp Hindistan'da asırlardır devam eden ırkçı düzenin temelini attılar. Kast sistemi tarih boyunca Hindistan topraklarında yaşanan katliamların, cinayetlerin, kundaklamaların, tecavüzlerin, adaletsizliklerin, çatışmaların, sosyal çarpıklıkların temel nedenidir. Üstelik bu sistem Aryanlarca kaleme alınan ve tüm Hindular tarafından kutsal görülen sözde kutsal metinlerle insanlara dayatılmakta, halk tarafından bir dini zorunluluk olarak görülmektedir. Bu nedenle de kast sistemi Hindistan toplumunda çok köklü bir şekilde yerleşmiştir ve şimdiye kadar hiçbir sosyal ya da hukuki girişim, yerel ya da uluslararası baskı, kast sistemini ortadan kaldıramamıştır.

Acımasız kast düzeni Hintlilerin çok büyük bir bölümünü yokluk ve sefalet içinde bir yaşama mahkum etmektedir.

Hurafelerle dolu Hindu yazılı metinlerinde bu ırkçı düzenin ortaya çıkışı son derece saçma, gerçek dışı bir efsaneye dayandırılmaktadır. Efsaneye göre ilk insan Manu'dur. Manu'nun kafasından din adamları, kollarından krallar ve savaşçılar, kalçalarından çiftçiler ve zanaatçılar, ayaklarından da alt sınıflar meydana getirilmiştir. Yani eşitsizlikler, bu meydana gelişin bir sonucu olarak oluşmuştur. Kendi içinde yüzlerce sınıfa ayrılan dört adet kast bulunmaktadır:

1- Brahmanlar (rahipler ve alimler)
2- Kşatriya (prensler ve askerler)
3- Vaikya (tüccar, esnaf ve çiftçiler)
4- Sudra (işçiler, sanatkarlar)

Aryanlar kendi ırklarını toplumun en üst kesimi olarak gösterirken halkın en alt kesimine Sudra (köle) ismini verdiler ve böylece zayıf, ezilmiş ve çeşitli derecelerden oluşan bir toplum meydana getirdiler. Sudraların öğrenme, gelişme ve ilerleme haklarını ellerinden alıp, onları sefil bir hayat yaşamaya zorladılar. Kastların doğumla oluştuğu ve daha sonradan kast değiştirilemeyeceği kuralı da yine Brahmanlar tarafından ortaya atıldı. Bu kurallar nedeniyle insanlar hayatları boyunca hep bu şekilde yaşayacakları, asla daha iyi bir yaşam standartına ulaşamayacakları dayatmasıyla yüzyüze bırakıldılar. Kast dışı sayılan gruplara ise "dokunulmazlar" (dalit-temiz olmayan ve üst sınıfları kirlettiği kabul edilen insanlar) adı verildi.

Dokunulmazlar kent ve köy dışında, yüksek kastlardaki insanlardan uzakta yaşamaya zorlandılar. Dokunulmazların, kast sisteminin üst sınıflarına ait olan tapınaklara, okullara veya halka açık alanlara girmeleri yasaklandı. Üst sınıfların içtikleri bir kuyudan su içmeye kalkmaları büyük bir suç sayıldı. Hindu kaynaklarında, dokunulmazlardan herhangi birine fiziki olarak temas etmenin üst sınıfları kirlettiği ve bunun ardından oldukça kapsamlı bir "temizlenme" ritüeli gerektiği yazılıydı. Bu nedenle Hindistan'ın çoğu bölgesinde dokunulmazlar, kast sisteminin üst sınıflarıyla karşılaşmalarını engelleyici alanlara kapatıldı, çoğu yerde gündüz sokakta dolaşmaları yasaklandı. Dokunulmazların değil fiziksel temasta bulunmaları, gölgelerinin üst sınıflar üzerine düşmesi bile "kirlenme" sayıldı ve yasaklandı. Bugün Hindistan'da bu akıl almaz kurallar resmen kaldırılmıştır, ancak ülkenin çok büyük bir bölümünde hala fiilen uygulanmaktadır.

Kast hiyerarşisi içinde en önemli yeri işgal eden ve sözde manevi üstünlüğü doğumlarıyla elde eden Brahmanlar ise kurban ayinlerini idare edip, batıl ritüelleri icra etmekle görevlendirildiler. Aryan metinlerine göre Brahmanlar dünya üzerindeki herşeyin sahibiydiler ve hiçbir şey bilmeseler, öğrenmeseler bile çok üstün olarak kabul edildiler. Hintli yazar Swami Dharma Anand Tirtha, Aryanların oluşturdukları bu adaletsiz sistemi şu şekilde özetlemektedir:

Eski rahipler, kendi kendilerine takındıkları bir üstünlük tavrı olarak kendileri için Brahmanlar seçkin kastını oluşturduklarında, tüm diğer Hindular (örneğin yerli Hintliler) üzerinde aşağılama uygulamak ve onları farklı ikinci derecede önemlilik katmanlarına baskılamak zorundaydılar. İnsanları ayrı, bölünmüş, zayıf ve aşağılanmış tutmak, öğrenmelerini, gelişmelerini ve ilerleme olanaklarını engellemek, ve onları kalıcı ve değiştirilemeyecek şekilde toplum içinde daha düşük bir statüye bağlamak zorundaydılar. Kalıtsal kastlar üzerinde temellendirilmiş Hindu sosyal organizasyonu, yukarıda belirtilen amaçla Brahmanlar tarafından oluşturulmuş ve yabancı fethedicilerin yardımıyla insanlara zorla kabul ettirilmiştir.23

Hinduizm'in özünde yer alan bu sistem, Allah'ın Kuran'da lanetlediği Firavun düzeninin de bir benzeridir. Allah Firavun'dan söz ederken, onun insanları "fırkalara ayırdığına" dikkat çekmiştir:

Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. (Kasas Suresi, 4-5)

Bu ayetler göstermektedir ki, insanları ırklarına, soylarına, maddi durumlarına, dillerine, etnik kökenlerine veya bir başka maddi kıstasa göre "fırkalara" ayırmak, yani kısıtlı kategorilere bölerek Allah'ın onlara verdiği hürriyeti ellerinden almak, bir putperest ahlakıdır. Allah'ın dini ise, insanlara adalet ve özgürlük verilmesini gerektirir. Rabbimiz'in insanlara yol gösterici olarak indirdiği İslam dini de bu hürriyeti getirir.

Nitekim bu nedenledir ki, geçtiğimiz 1000 yıl içinde, İslam, Hindistan topraklarında mazlumları kurtarıcı bir rol oynamış, kast sisteminin korkunç zulmünden kaçan insanlar için bir kurtuluş yolu olmuştur. Tarihte kast sisteminin etkisini kıran en önemli gelişme, Hint Yarımadası'nda İslam'ın yayılmasıdır. Hintli akademisyen Jagjeet S. Sidhu, Hinduizm ve İslam'ı karşılaştıran bir makalede bu konuda şöyle yazar:

Hindu-Müslüman anlayışları arasındaki bir diğer sınır, sosyal konulardaki farklılıklarındadır. Hindu toplumu her üyenin belirli bir sosyal kesime ait olduğu kast sistemine dayalıdır. Bu en üst sınıf olan Brahmanlardan en alta, yani dokunulmazlara kadar gider. Müslümanlara göre ise, İslam, böyle bir kast sisteminden tamamen uzaktır ve tüm inananların kardeşliğine dayanır. Kendilerini alt kastlarda bulan milyonlarca Hindu, yaşadıkları sefaletten kurtulabilmek için İslam'ı seçmiştir.24

Bu nedenledir ki, Hint Müslümanlarının kurduğu ve İslami değerleri esas alan Pakistan'da -ve Bangladeş'te- kast sisteminin bir etkisi yoktur. Buna karşılık Hinduizm'in egemen olduğu Hindistan'da kast sistemi hala yaşamaktadır. Tüm zalimliği ve vahşiliğiyle...

23- Swami Dharma Theertha, History of Hindu Imperialism, Madras, 1992, s.164. http://www.dalitstan.org/journal/brahman/bra000/bra_hate.html
24- Jagjeet S. Sidhu, "An Examination of The Communal Violence Surrounding The Partitioning of India", 1999; http://www.nyu.edu/classes/keefer/joke/sidhu1.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder